Son günlerde kamuoyunda yoğun bir şekilde tartışılan İklim Kanunu teklifi, beklenmedik bir şekilde ileri bir tarihe alındı. Bu durum, birçok çevre ve ekonomist tarafından ’sürdürülebilir kalkınma’ anlayışının geleceği açısından önem arz ediyor. Ertelenen bu teklifin altında yatan nedenler ve Türkiye’nin iklim politikalarındaki yeri üzerine yapılan değerlendirmeler, iklim değişikliği ile mücadelede hangi aşamada olduğumuzu ortaya koyuyor.
İklim Kanunu teklifi, uzun süredir TBMM gündeminde kendine yer bulmuştu. Ancak, ulusal ve uluslararası düzeyde iklimle ilgili karşılaşılabilecek zorluklar, teklifin gündemden düşmesine neden oldu. Bazı uzmanlar, bu durumun, Türkiye’nin iklim hedeflerini belirlemede ve uygulamada yaşadığı belirsizlikler olduğunu savunuyor. Çeşitli çevresel sorunlar, bu belirsizlikleri daha da artırarak, iklim sertifikalarının alınmasında bazı engeller oluşturuyor. Uzmanlar, bu konudaki kaygılarını dile getirerek, sürdürülebilir bir çevre politikası oluşturulmadığı takdirde Türkiye’nin uluslararası iklim anlaşmalarında gerektiği gibi yer alamayacağını belirtiyor.
Bunun yanı sıra, ekonomik açıdan önemli maliyetlere yol açabilecek olası değişiklikler, birçok sektörü etkileyebilir. Bu sebeple, hükümetin daha sağlam bir politika geliştirmek adına süreci ertelediği ifade ediliyor. Enerji sektöründe yapılan yatırım planlarının yanı sıra, tarım, ulaşım ve inşaat gibi birçok sektör, iklim kanununun tasfasını derinlemesine etkileyeceğini belirten uzmanlar, bu nedenle sürecin daha titiz bir hazırlık süreci gerektirdiğini vurguluyor.
Türkiye, Paris İklim Anlaşması çerçevesinde kendi iklim hedeflerini belirleyerek, sera gazı emisyonlarını azaltma taahhüdünde bulunmuştu. Ancak, iklim kanunu teklifi ile ilgili atılacak adımların ertelenmesi, bu hedeflerin gerçekleştirilmesi noktasında tartışmalara sebep oldu. Bu durum, hem yurtiçindeki çevreciler hem de uluslararası camia tarafından eleştirileri beraberinde getirdi. İnşaat ve sanayi gibi yüksek emisyon yayan sektörlerdeki dönüşüm, Türkiye’nin küresel iklim hedeflerine ulaşma konusundaki kararlılığını sorgulatıyor. Ayrıca, bu gecikmenin, yerel ve uluslararası yatırımcıların gözünde Türkiye'nin iklimle mücadelesindeki itibarını zedeleyebileceği düşünülüyor.
Uzmanlar, Türkiye'nin iklim politikalarının uluslararası düzen içerisinde yer bulabilmesi adına güçlü bir strateji oluşturması gerektiğini belirtiyor. Bu bağlamda, hükümetin acilen adımlar atması gerektiğini vurgulayan çevre araştırmacıları, iklim kanununun sadece bir yasal metin olmadığını, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluk olduğunu ifade ediyor. Özellikle genç neslin iklim değişikliği ile mücadele konusundaki hassasiyeti, hükümetin bu konudaki adımlarını daha da önemli kılıyor.
Özetle, İklim Kanunu teklifinin ertelenmesi, sadece siyasi bir karar olmanın ötesinde, geleceğimizin şekillendirilmesine dair çeşitli kaygıları beraberinde getiriyor. Bu süreçte hem kamuoyunun hem de ilgili paydaşların daha etkili bir diyalog içinde olması gerekliliği ortaya çıkıyor. Sürdürülebilir bir geleceğin inşası noktasında, iklim kanununun bir an önce hayata geçirilmesi, Türkiye'nin hem iç dinamiklerini hem de uluslararası ilişkilerini derinden etkileyecektir.